hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    odin, oğlunu dünyaya sürgüne yolluyor. bak düşün adam oğluna ceza verecek, dünyaya yolluyor. öylesine lanet olası bir gezegende yaşıyoruz amk.

    --- spoiler ---

  • lösemi hastalığını yeni atlatan arkadaşım, "sohbet ortasında hastaneye gitmem lazım aşı olucam" dedi. hayırdır ne aşısı dediğimde hepatit aşısı cevabını verdi. meğerse vücuttaki kan yenilendiği için, bebekler gibi belirli aylarda aşı olması gerekiyormuş. kanseri atlattıktan sonra yeniden doğmanın hakkını veriyorlar.

  • 60 kişinin göbek deliklerinden alınan numunelerde 2368 çeşit bakteriye rastlanmış ve bunların 1458 çeşidi daha önce bilinmeyen bakterilermiş.

    deneklerin birinden alınan numunede bulunan bir bakteri daha önce sadece japonya'da bir çeşit toprakta görülmüş ve bu amca japonya'ya hiç gitmemiş.

    denek denemeye dilimin varmadığı, birkaç senedir yıkanmayan bir herifteki bakteriye ise kutuplardaki buz tabakalarında ve okyanusların derinliklerinde bulunan hidrotermal bacalarda rastlanıyormuş (ben bunun karısına acırım).

    bundan sonra oradaki pamukları temizledikten sonra elinizi yıkar mısınız yakar mısınız, orası size kalmış.

    kaynak

  • kuranda bir (1) erkek şahitliğinin yerine iki (2) kadın şahitliğinin geçerli olacağının ayan beyan yazılmasına rağmen, (bakara 282)
    kadınlarınıza hafifçe vurabilirsiniz denilmesine rağmen, (nisa 34)
    erkeğin günaha girmesinin sebebinin kadın olduğunun dolaylı olarak söylenmesine rağmen (yasak elma)
    kadınlar tarlanızdır ve tarlanıza dilediğinizce varabilirsiniz denilmesine rağmen, (bakara 223)
    mirası bile eşit olarak dağıtmamasına rağmen, (mirasçıların tamamı kızsa tüm mirasın 2/3ünü alabiliyorlar) (nisa 11)
    bizzat "erkekler, kadınlar üzerine hakimdirler." (nisa 34), "kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın" (nisa 3) cümlelerine rağmen,

    hala burada "kuranda kadın erkek eşittir" denilebilmesi.

    rakamla da eşit değil, ahlak ile de eşit değil... hala burda goy goy yapılıyor.

    ayrıca
    kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz

    *

    ekleme: ilgili ayetlerin kaynakları.

  • "f5 zoom out"

    oyunda bu nicki gören haritayı zoom out yapmak için "lan f5 neydi" diye düşünmeden basıyor. sonuç, oyundan çıktığı için sabit duran bir yeme sahip oluyoruz.

    kandım bu numaraya ordan biliyorum.

  • *bu resim hayabusa 2 tarafından 26 kasım 2015'te alınmış. resimde sağda dünya, solda ay'ı görüyoruz. sağdakinden soldakine toplamda 24 kişi gitti ve sadece 12'si ay'a ayak bastı.

    *ay'a sadece 3 kişi iki kez gitti. james lovell (apollo 8 ve 13), john young (apollo 10 ve 16), eugene cernan (apollo 10 ve 17). apollo 8'in zaten ay'a inmesi planlanmamıştı ve 13 de arıza yüzünden iniş yapamadı, yani james lovell iki kez gitmesine rağmen ay'a hiç ayak basmadı. kendisi nazarımda dünya'nın en şanssız, en cenâbet insanıdır.

    *uzayın ortalama sıcaklığı -270 °c'dir. "uzay'ın ısısı" mı diyelim yoksa "uzay'ın sıcaklığı" mı tartışmaları bırakılıp "uzay'ın soğukluğu"nda karar kılınmalı diye düşünüyorum.

    *bu uzak galaksi grubunun adı the cheshire cat group of galaxies*. bu kediyi çok büyük kütlelerce bozulmuş ışıklar oluşturuyor. muhtemelen bu resmin ressamı karanlık madde.

    *üç dev gezegenin doğumu böyle fotoğraflanmış.

    *bilinen en ağır kara delik bu arkadaş, adı s5 0014+81. kütlesi 40 milyar güneş kütlesi. kendisi galaksimizdeki tüm yıldızların toplamından 25 bin kat daha güçlü parlıyor. samanyolu'nda tahmini olarak 200 ila 400 milyar yıldız var.

    *galaksimizde, merkezde yer alan kara delik sagittarius a'nın dışında "deliğim gözü kara deliğim, yakarım süpernova'yı da yakarım" diye şarkı söyleyen 10 milyar civarında daha kara delik olduğu düşünülüyor. bu kara delikler kara deliğe dönüşmüş yıldızlardan ibaret, yani yıldızsal kara delik.

    *cassini, satürn'ün uyduları tethys ve enceladus'u hizaya sokmuş.

    *satürn gibi halkalarımız olsa ekvatordan geceleri böyle, ekinokslarda böyle görünecekti. mükemmel.

  • celal sengor basligina da yazmistim, ama burayi daha cok ziyaret eden olacagi icin buraya eklemek istedim.

    celal sengor'e felsefe'ye nasil baslamaliyim seklinde soru sormustum ve kendisi saolsun bana soyle bir cevap verdi.

    "ilgilendiğiniz konularda platon'un diyaloglarından başlamanızı tavsiye etmezdim aslında. platon'u anlamak için yunan felsefesinin sokrat öncesi filozoflar denen kısmıyla antik yunan tarihini ve bilhassa peloponez savaşlarının tarihini iyi bilmek gerekir. mesela herakleitos ile parmenides'i ve pitafor'u bilmeden platon'u anlamak mümkün değildir.

    size her şeyden evvel bertrand russell'ın "a history of western philosophy" adlı çok önemli kitabını tavsiye ederim. sonra brian e. magee'nin karl popper adlı minik kitabını okuyunuz ve ondan sonra popper'in şu üç önemli eserini: 1) conjectures and refutations, 2) objective knowledge, 4) open society and ıts enemies. bunlardan sonra joseph campbell' in dört ciltlik "the masks of god"unu okuyunuz. dört cilt sizi korkutmasın. çok rahat ve kolay okunan eserlerdir. o eseri bitirdikten sonra dinlerin kökeni hakkında çok şey öğrendiğinizi göreceksiniz. arkadan gene russell'ın "why ı am not a christian" adlı kitabıyla "science and religion" adlı küçük fakat çok önemli kitabını okuyunuz. bütün bunlardan sonra karl popper'in "the logic of scientfic discovery"sini okuyunuz. tabii almanca biliyorsanız, bu eserin orijinalinin 10. baskısını tavsiye ederim: "logik der forschung". sonra albert einstein'in iki küçük popüler kitabı olan "the world as ı see ıt" (orijinali: meine weltbild: wie ich die welt sehe) ile "out of my later years" (orijinali aus meinen späteren jahren) eserlerini tavsiye ederim.

    bunların hepsini okursanız, sonunda kendinizi çok değişmiş bir insan olarak bulabilirsiniz. ondan sonra yunanlılar'a dönün. onlardan bambaşka bir haz aldığınızı göreceksiniz."

    sevgiler ve "iyi okumalar"

  • başlık "kant'ın öğrencisine yazdığı mektubunda kalp kırıklığı üzerine verdiği tavsiyeler" olmalıydı ama karakter sınırı elimizi, kolumuzu bağlıyor işte.

    neyse;

    1791 yılında kant, onun felsefesinin izinden giden biri olan avusturyalı maria von herbert’ten bir mektup alır. maria, yakın zamanda yaşadığı bir kalp kırıklığıyla başa çıkabilmek için tavsiye istemek adına ona yazar; bu öyle bir kalp kırıklığıdır ki maria hayatına son vermeyi bile düşünür, ta ki bunun kant’ın çalışmasına aykırı olacağını fark edene kadar.

    --- maria ---

    ulu kant,

    inançlı bir insanın tanrı’ya yakarması gibi sizden yardım, teselli ya da beni ölüme hazırlayacak bir tavsiye istiyorum.

    yazdıklarınız gelecek yaşama dair bir kanıt, ama bu hayatta hiç, hiçbir şey kaybettiğim iyiliğin yerini doldurmuyor. çünkü benim gözümde değerli olan her şeyin timsali olan birini sevdim, sadece onun için yaşadım, ona kıyasla her şey boş, değersiz geliyordu bana. bu kişiyi, ona sonradan açıklama yapsam da yalanlara boğdum ki bunda karakterime ters bir şey yoktu, hayatımda saklamamı gerektiren hiçbir kötülük de.

    yalan yeterince kötüydü ama, sevgisi kaybolmuştu. onurlu bir erkek olarak arkadaşlığımı reddetmedi, fakat bizi birbirimize çeken o davetsiz duygularımız artık yok – oh kalbim paramparça!

    eğer çalışmalarınızı okumamış olsaydım, hayatıma kesinlikle son verirdim. fakat teorilerinizden çıkardığım sonuç beni durdurdu – ölmem yanlış çünkü hayatım işkence gibi, varlığım için yaşamam gerek.

    şimdi kendinizi benim yerime koyun, ne lanetleyin ne de rahatlatın beni. ahlak metafiziğinin temellendirilmesi ile kesin buyruğu okudum ve en küçük bir yardımları dokunmadı. mantığım ona ihtiyacım olduğu zamanda beni terk etti. bana cevap verin, yalvarırım – yoksa kendi buyruğunuz doğrultusunda ilerlemiyor olacaksınız.

    --- maria ---

    kant rasyonel yaşamın içsel değerini betimlerken, intiharı, etik karar verme paradigmasına karşı mantıksal bir çelişki olarak kınar.

    kant'ın yanıtı ilginçtir:

    --- kant ---

    yürekten yazılmış mektubun erdem ve dürüstlük adına yaratılmış bir kalpten geliyor çünkü bu değerdeki sözler ancak belli bir anlayışa sahip birinden dökülebilir.

    benden rica ettiğin gibi kendimi senin yerine koymam ve sana saf, ahlaki bir ilaç tavsiye etmem gerekir. ilişkin bir evlilikle mi yoksa arkadaşlıkla mı alakalı bilmiyorum ama çok da fark etmez. sevgi, ister eş ister arkadaşlıkla dile gelmiş olsun, bir diğerinin karakteri için aynı ortak değeri gerektirir, bu olmadan dayanıksız bir hale gelir, duygusal bir hezeyana dönüşür.

    böyle bir sevgi tamamen iletişimi arzular ve güvensiz bir suskunlukla zayıflatılmamış halde muhatap olduğu kişiden benzer bir paylaşım bekler. bu ideal bir arkadaşlığın beklentisidir.

    fakat içimizde böyle bir dürüstlüğe sınır koyan, kalplerin ortak bir şekilde paylaşım yapmasına engel olan, en yakın ilişkilerde bile düşüncelerimizi aklımıza kilitleyen bir şey. var. eskiler bu gizli güvensizlikten hep şikâyet ederler – ‘değerli arkadaşlarım, arkadaş diye bir şey yoktur!’

    insanlardan dürüstlük bekleyemeyiz çünkü herkes, birine kendini tamamen açtığında karşısındaki tarafından hor görülmekten korkar. fakat bu dürüstlük yoksunluğu, bu ağzı sıkılık yalancılıktan çok farklıdır. dürüst ama ağzı sıkı birinin söylediği tamamen olmasa da doğrudur. yalancı biri ise söylediğinin yanlış olduğunu bilir. böyle bir iddia, erdem teorisinde yalandır. zararsız olabilir ama masum değildir. kişinin kendi saygısına ihlaldir; kendi kişiliğimizdeki insanlık haysiyetine zarar verir ve düşünce kökenimize saldırır. gördüğün gibi karşısındakini pohpohlamayan bir doktordan yardım istiyorsun. sevdiğinin adına konuşuyor ve sana karşı sevgisini göstermekte bocalayışını meşrulaştıran argümanlarla gösteriyorum onu sana.

    şuan kendine, bu yalanı itiraf etmek akılsızca olduğu için mi sitem ediyorsun yoksa yalana has olan ahlaksızlıktan dolayı mı? bunu kendine bir sor. eğer ilkiyse, kendine karşı vazifeni yerine getiremediğin için pişman ol. neden? çünkü bunun sonucunda arkadaşının sana olan güvenini kaybettin. bu pişmanlığı ahlaki bir şey tetiklemiyor, çünkü bu, hareketin kendisinden değil sonuçlarının farkındalığından kaynaklanır. eğer serzenişin, davranışının ahlaki yargısına dayanıyorsa, o zaman bunu zihninden çıkarıp atman bir zavallı ahlaklı doktorun sana tavsiyesidir.

    yaklaşımındaki değişim sevdiğin kişiye gösterilmişse, sadece zaman, yavaş yavaş onun haklı öfkesinin izlerini söndürür ve soğukluğunu daha sıkı bir sevgiye dönüştürür. eğer öyle olmazsa, en baştaki sevgisinin sıcaklığı ahlaki bir şeyden çok fizikseldir ve zaten yok olur – yaşamda sıklıkla karşılaştığımız bir talihsizliktir bu, soğukkanlılıkla karşılanmalıdır. hayatın değeri insanlardan edindiğimiz hazdan oluştuğu için aslında oldukça abartılmıştır.

    işte, sevgili arkadaşım, öğüdümün örfi kısımları: açıklama, ceza ve rahatlama. kendini ilk ikisine ada; etkilerini göstermeye başlayınca rahatlama kendiliğinden gelecektir.

    kant’ın son bir ilacı vardır: zaman. sadece zaman, kızın kalbindeki duygusal acıyı iyileştirebilir ve aşklarının alevlenmesini sağlayabilir. eğer zaman çare olmazsa aşk, “ahlaki” olmaktan ziyade “fiziki”dir.

    --- kant ---

    kısaltılmış hali ile von herbert'in son cevabı:

    --- maria ---

    artık daha net görebiliyorum. içimdeki engin boşluğun daha da genişlediğini, beni çepeçevre sardığını hissediyorum, öyle ki kendimi neredeyse bu dünya için fazla, gereksiz görüyorum. hiçbir şey ilgimi çekmiyor. hayatımı çekilmez hale getiren bir sıkılganlık bana işkence ediyor

    … bu düşünceleri bıraksam da kesin buyrukla ve üstün bilincimle ilgili olmayan her şeye karşı ilgisizim.

    … daha genç olduğumu düşünebilirsiniz ama geçen günlerde beni ilgilendiren tek şey, ölüme daha da yaklaşıyor olmak. bu soruyu incelerseniz, bana çok büyük bir katkınız olacak. size soruyorum çünkü benim ahlak algım şu anda sessiz oysa ki her tür konuda oldukça istikrarlı bir şekilde konuşuyor. eğer aradığım cevabı veremezseniz dahi, bana ruhumdaki dayanılmaz boşluğu doldurabilecek bir şey sunmanız için size yalvarıyorum.

    --- maria ---

    kant, bu mektuba hiç cevap vermez.

    1803’te maria von herbert intihar eder.

    kaynak: *

  • ünlü fransız filozof denis diderot neredeyse tüm yaşamını yoksulluk içinde yaşadı, ancak bunların hepsi 1765 yılında değişti.

    diderot, 52 yaşındaydı ve kızı evlenmek üzereydi, ancak maddi sıkıntı içindeydi ve düğün masraflarını karşılayamazdı.

    maddi sıkıntıları olsa da, diderot’un adı o dönemde oldukça iyi biliniyordu çünkü o zamanın en kapsamlı ansiklopedilerinden biri olan encyclopédie‘nin kurucu ortağı ve yazarıydı.

    tam da o sıralarda, rusya imparatoriçesi büyük catherine'nin, diderot’un kütüphanesini ondan 1000 gbp karşılığında satın almayı teklif etmesi sorunlarını bir anda ortadan kaldırdı. o dönemin parası ile bu oldukça yüklü bir paraydı.

    kızını evlendirdi ve kendisine de küçük bir ödül olarak kırmızı bir sabahlık aldı. ancak işte sorunlar bu noktadan itibaren başladı.
    1769 yılında düşünür, yaşadığı deneyimi bir makalesinde kaleme aldı ve bu sabahlığının hikayesini anlattı. onun bu yazısı neredeyse iki yüz elli yıl kadar sonra psikologlar ve pazarlama uzmanları tarafından irdeleniyor.

    bu olay daha sonra diderot etkisi adıyla anılmaya başlandı…

    peki ne mi oldu?
    diderot'un kırmızı sabahlığı çok güzeldi ancak o kadar çok güzeldi ki, diğer eşyaların arasında güzelliği ile sırıtmaya başlamıştı. evin genel havası bozulmuştu, her şey onu rahatsız etmeye başlamıştı.

    bu bütünlük gereksinimi diderot’da, tüm eşyalarını iyileştirme arzusunu beraberinde getirdi. böylelikle eşyaları da yeni sabahlığının gösterişine uyumlu hale geldi. çok geçmeden, yeni bir duvar halısı, yeni tablolar, yeni bir sandalye, gardırop, ayna, yeni bir çalışma masası ve pahalı bir saat, v.s, bütün dairesini tamamıyla değiştirdi.

    ancak bir daha hiçbir zaman eski sabahlığı ile olduğu kadar mutlu olmadı…

    "eski sabahlığımın mutlak efendisiydim. fakat yenisinin kölesi oldum."
    dedi.

    1988 yılında antropolog grant mc cracken, bu arzunun satın aldığımız şeyleri nasıl şekillendirdiğini tanımlamak için diderot etkisi terimini kullandı.

    diderot etkisi, yeni bir eşya edinmenin genellikle daha fazla yeni şey edinmenizi sağlayan bir tüketim sarmalı yarattığını belirtir. sonuç olarak, bunun devamında önceki benliklerinizin mutlu ya da tatmin olmak için asla ihtiyaç duymadığı şeyleri satın alırsınız.
    çünkü çoğu insan sahip olduğu eşyaların kişiliğini ve toplumdaki yerini belirlediğini düşünür.
    https://www.matematiksel.org/…eyleri-neden-isteriz/

    kendinizi diderot etkisinden koruyunuz. aksi halde diderot örneğinde olduğu gibi, eşyanın ve tüketimin kölesi olursunuz.
    üstelik, satın aldıkça "azalan verim yasası" işler, aldıklarınızın mutluluğunuzu etkileyen "marjinal fayda" sı düşer.
    toplumdaki yeriniz de nasıl bir insan olduğunuzla ilgili; giyim, kuşamınız, eşyalarınızla değil..